Gecenin olur olmaz saatlerinde usumda davetsiz misafirim olmandan bıktım artık. Misafir ağırlayacak güç kalmadı bu bedende. Konuyorum artık seni anlasana, anlasana istemiyorum artık seni! Gecenin bu vaktinde düşlerimde ne işin var senin? Gözlerinin, bakışlarının, duruşunun, dokunuşunun,, tadının… Senin bende işin ne? Git git artık, yakma canımı, küle çevirme yüreğimi, korları alevlendirme tekrar tekrar. Yoruldum, tükendim, bittim, yitip gittim. Sen küçük bir kıl kurdusun sevdiceğim. İçimi kemiriyorsun. Aşkımı yiyorsun, sevgimi, bedenimi, benliğimi, düşlerimi, dünümü, bugünümü ve yarınımı yiyorsun, doymak bilmeden yiyorsun. Yeni doğmuş bir bebek gibi. Yeni doğanlar annelerinin göğüslerinden o ilk sütü nasıl büyük bir iştahla, hiç doymayacak gibi içerlerse, sen de benliğimi işte öyle kemiriyorsun, yok ediyorsun. Ben bu sebepten ötürü yok olmuşum. İçimi sinsice, düşmanca, zevkle kemiren sen ve yaratmaktan bıkmadığın yanıtsız suallerin benliğimi bırakmadı bana. Benliğim olmadan ben nasıl var olabilirim ki? Soruyorum sana aklım cevapla beni! Lütfen yanıtla artık, bir cevap, bir ses, bir soluk, bir hayat… Sen de mi ey aklım sen de mi terk-i diyar eyledin beni? Usum almış başını çekmiş gitmiş; uçsuz bucaksız diyarlara. Beni ben yapan benliğim, aklım, düşlerim nerdesiniz? Siz olmadan ben olmam, ben; ben olamam. Dermansız yaralarımla kalakaldım öylece. Gerçeğin o ağır tokadı lodos gibi yıktı geçti beni. Yaralayıcı, tedavisiz… Dermanı sizlersiniz… arıyorum sizleri nerde olabileceğinizi bilmeden, tahmin edemeden, umarsızca arıyorum. Her biriniz apayrı diyarlarda. Bulamıyorum, bulsam da geri gelmek ister misiniz bana bilmiyorum? Bu yaralı, yitik bedende yeniden varolmayı kabul eder misiniz? Arıyorum sizleri; serseri bir mayın gibi… Sonunda lodos yaralarım kanlı iltihap akıtarak fark etmemi sağlıyor; serseri mayın kendi yüreğinde patlamış…
Öykü Ağtaş