31 Mart 2007

Yüzyılın Gafları

Spor yazar ve yorumcularımızın söylediği ilginç, komik, unutulmayan sözleri...

# "Tugay, vurursa gol olur, vuruyoooor, aut..." (Bülent Karpat)
# "Ben ona dırdırın kralını yaparım, ama lisanına hakim değilim." (Ahmet Çakar, Lucescu'ya çatarken)
# "Değişik bir yerden gireyim sana..." (Erman Toroğlu, Şansal Büyüka'ya)
# "Walsh ikinci yarı çok etkisiz, kendisini oyunda hiç göremiyorum..." (Can Bartu, Beşiktaş maçını yorumluyor; ancak Walsh devre arasında oyundan çıkmıştır.)
# "Dokunuşu, vuruşu, şut orta karışımı vuruş şutu..." (Şansal Büyüka)
# "Bu akşam değerli konuklarımızın yanında çok daha değerli iki konuğumuz var..." (İlker Yasin)
# "Süper Lig'de ilk altı takımda altı takım var..." (Rıdvan Dilmen)
# "Özellikle yukarıdan yağmur yağınca..." (Lig TV muhabiri, FB-BJK maçından önce yağmurun yukarıdan yağdığını belirterek bizi aydınlatıyor)
# "Uğur çek ordan benim şeyimi!!" (Şansal Büyüka, ekrandaki küçük görüntüsünden bahsediyor...)
# "Efendim.. Eeeee... Hakan'ın şeyi yok..." (Hıncal Uluç)
# "Bu pozisyon, pozisyon icabı bir pozisyon..." (Erman Toroğlu)
# "Sayın Şengül, lütfen cetrefilli cetrefilli konuşmayın..." (Ahmet Çakar)
# Güntekin Onay: Hocam, peki burada faul var mı?
Ahmet Çakar: Tabii, bu sabaha kadar kırmızı kart!!!
# "Girerse basket olacak..." (Murat Kosova)
Gaza gelen spiker!
# "Faul, faul!! Yok ya, faul değilmiş, sanırım ben gaza gelmişim..." (Murat Kosova)
# "Bugün baktım gazetelere kimse yazmamış, ben de yazmamışım..." (Haşmet Babaoğlu)
# "96'lı yıllar ne güzeldi..." (Vedat Okyar)
# "En sevdiğim futbolcu şu panço denilen oğlan, pançu mu o..." (Ömer Çavuşoğlu)
# Abidin Aydoğdu, Danimarka-Fransa maçını anlatırken, Zidane koşarken topa basar ve düşer: "Evet Zidane'dan fantastik hareketler..."
# Ömer Üründül: Vay vay vay vay vay...
Spiker Yalçın Çetin: Hem de ne vay! (BJK-Gençlerbirliği maçında bir pozisyondan sonra)
# "Ve Michael Jordan bugün futbolu bıraktı!!!" (SkyTürk spor haberleri sunucusu)
# 8-0'lık İngiltere maçında 5. ya da 6. golden sonra Abidin Aydoğdu: "Evet sayın seyirciler İngilizlerin bir atağını daha gol yiyerek savuşturduk...",
"Vay anasını sayın seyirciler, bir gol daha yedik..."
8. golden sonra: "Evet sayın seyirciler, maç bitti hâlâ gol yiyoruz. Olacak iş değil..."

Toroğlu'nun aklı!

Silah çekmişsen herkese ateş edeceksin. Yoksa çekmeyeceksin.
(Erman Toroğlu - Maraton, Lig TV)

Kim ne imiş?

Ahmet Çakar: İkimizden biri psikopat, ben sana söyliyeyim. Hiç debelenme!
Gürcan Bilgiç: Kimin ne olduğu belli hocam.
(Santra - ATV)

Ayrılanlar İçin



Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet her şeyi unutmalıyız
Her kaderin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir
Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her şeyi evet her şeyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır

Ümit Yaşar Oğuzcan

25 Mart 2007

Adam dediğin nasıl olmalı?


10 Mart 2007 Cumartesi 12:06

Adam dediğin; Sana ihtiyacım var demeyi bilecek.
Seviyorsa seviyorum var mı, diyebilecek.
Korkmayacak ne aşksızlıktan ne parasızlıktan ne senden ne başkasından...
Sigaranı O yakacak, kapıyı sana O açacak, şarabı senin için ilk O tadacak, kibar olacak kısaca asla yapışık ikiz degil.
Oturup kalkmasını, kültür yapmasını, iki maç anlatmasını, ekonomiyi, siyaseti bilecek... Misal; Atatürkten sonraki 4 cumhurbaşkanını sayabilecek tereddütsüz...
Vizyonu olacak vizyonu.. Televizyondan bakmayacak hayata.
İki laf ettiginde bileceksin ki anlamış da başka konuya atlamış bile.
Adam dediğin leb demeden leblebiyi yutacak.
Sabah saati kurmadan kalkabilecek ve çoraplarını nereye koyduğunu bildiğinden sabahları debelenmeyecek, titiz değil ama bir kadına ihtiyacı olmadan da yaşayabileceğini gösterecek.
Adam dediğin sihirli olacak azıcık, ruhuna ulaşmayı öğretecek. Biraz da kıskanç olacak, vurdu mu ses getirmeyecek ama vurmaktan beter edecek gözleriyle... öyle bir adam işte....
Arada sırada dokunmayacak sana. Aramayacak.
Merak edeceksin merak, öyle lök diye burnunun dibinde bitivermeyecek.
İnsanın iyi hali var kötü hali var, sende bazen görmek istemeyeceksin, anlayacaaaaak....
Adam dediğin, güdümlü degil egitimli olacak. Okuduğunu anlayacak, bilmediğine bilmiyorum diyebilecek, sallamayacak özet...
Lügatında -haklısın-doğru-evet-gidelim-yapalım-merak etme-sen üzülme- olacak. —üzgünüm-yorgunum-belki-yarın-olmaz olmayacaaaaak...
Kasımpatı gibi açılıp saçılmayacak. Bacakları kalınsa, yazın güneşin altında uzun paçalı don ve naylon terlik giymeyecek.
Adam dediğin bir söylediği sözü unutmayacak, geri almayacak, temcit pilavı gibi çıkarıp çıkarıp höykürmeyecek.
Utanmayacak, arlanmayacak, başkasının karısına da yan gözle bakmayacak. Azıcık namussuz olacak tamam ama o namussuzluğu ancak ve ancak senin uğruna , değerleri ve onuru uğruna kullanacak...
Adam dediğin anlayacak içkiden yemekten... Balığın yanına rakıyı, şarabın yanına peyniri, viskinin yanına çikolatayı koyacak. Viskiyi sek, neskafeyi sütsüz, tekilayı tek içişte bitirecek.
Sert olacak sert adam dediğin, sözünü sakınmayacak, koydu mu yumruğunu masaya, bileceksin ki susman gerek...
Adam dediğin öküz olmayacak ama hiçbir treni de kaçırmayacak.
Geç kalmayacak, zamanından öncede yola düşmeyecek, program delisi değil, tam karar gelecek.
Yemek masasında koltuğunu tutacak ama yılışmayacak salya sümük.
Ağlayacak omzunda yeri gelecek ama sana abanmayacak. -sen yoksan ölürüm- ajitasyonu yapmayacak.
Arabesk dinlemeyecek, dinleyenden haz etmeyecek.
Kavun peynir yiyecek yemek olmadığında. Sushi'yi de deneyecek ama. Yeniliğe açık olacak her daim, yemem diye tutturmayacak. Adam olacak adam...
Odun gibi çıtır çıtır değil, kömür gibi için için yanacak içinde ve arkasını dönüp uyumayacak seksüel zevkleri bitince. Şefkat olacak adam dediğin anlıyor musun? Gönlünü almasını, sinirini çözmesini, seni memnun etmesini bilecek. Yan gözle şöyle bir süzmesiyle için eriyecek...
Kırıldım, yamuldum, küstüm, konuşmam demekle olmaz. Neyse sorun çözecek, ertelemeyecek. Bilecek hayatın kurtarılası anları olduğunu ve o anı bir daha geriye saramayacağını.
Matematik bilecek. Logaritma nedir, türev nasıl alınır, karekökü filan; Kafadan çarpıp bölecek, ayın sonunu getirebilecek.
Kıllı olacak adam dediğin ama senin üstünde balık sırtı gibi kaygan. Oklava tutar gibi tutmayacak kollarını.
Aşkı için dağları delecek, fizana gidecek, ama dönmesini de bilecek, kıçının üstüne oturup beklemesini de.
Adam dediğin iyi araba kullanacak kardeşim!. Direksiyon hâkimiyeti, yön kabiliyeti 100'de 1500 olacak. Bastımı gaza saçların savrulacak, bir iki manevrayla park ediverecek arabayı, mel mel bakmayacak...
Bir salon beyefendisi olacak. Belinden kavrayıverecek uzun parmakları, dansa kaldırırken... Arada bir elini havalandırıp seni döndürecek, soluğuna soluğunu değdirecek, ne zaman duracağını da bilecek. Kendini göstere göstere afişe etmeyecek. 'tamam, hoşum, akıllıyım, param var ama kadınıma da sadığım' dedirtecek...
Valla bence adam dediğin güzel öpecek başka yolu yok. —tarif edemeyeceğim-. Mutfakta misal; aniden dibinde bitiverecek. Elinde domates filan ne varsa fırlatıp atacaksın lavaboya, masa arayacaksın masa, üzerinde yemek yapmak için değil ama....
İçki içecek kardeşim sigara da. Dünyevi zevkleri tadacak bir kere.
Hangi ortama ne gider bilecek.
Oynamayacak öyle artist gibi, kıkırdamayacak kadın gibi, kocaman kahkahalar savuracak etrafa kendinden emin, nerede gülünür, nerede yas tutulur bilecek...
Bakışıyla kılcal damarların titreyecek, dokunuşuyla ter boşanacak etinden, korkuyla değil ama minnetle sokulacaksın koynuna.
Adam dediğin ter kokacak ter. Teriyle ıslanacaksın, sırtında mı, göğsünde mi, kolunda mı bilmem, yatağa birlikte öyle dolanacaksın.
Aşk olacak aşk adam dediğin tepeden tırnağa, aşk… Romantizmi sex on the beach'le kısıtlamayacak. Koyacak rakıyı balıgın yanına kırdı mı birde soğan yanına, şarkılar söyleyecek neşelisinden, kederlisinden yahut gidecek bir techno bara, ritimde boğulacak sallanırken. Yanında yabancı gibi değil, ben bu adamın ciğerini bilirim bakışlarıyla dolaşacaksın... yoksa ne?....
Çalışkan olacak çalışkan, tuttuğunu koparacak.
İşçi olacak işçi, çalışmadan karizma satmayacak. Yeri gelecek limon satacak, utanmayacak. Taşı sıktı mı suyu çıkacak. Baba parası yemeyecek, babasına destek çıkacak. Annesini sevecek ama kadınına kuma getirmeyecek. Aile, akraba nedir?, bayram seyran kimler aranır sorulur, kimler küstürülmez, kimlerin elleri öpülür?...Bilecek...
Büyüklüğünü, önündeki ceketin düğmesini ilikleyerek değil, önünde ceket iliklettirerek fark ettirecek.
Dobra olup kabalaşmayacak.
Eleştirinin ince ayarını, bir terzi maharetiyle teyelleyecek.
İnsanları kırmadan da hataların onarılabileceğini öğretebilecek.
Öyle hemen yorulmayacak, sızmayacak ve hiç başı ağrımayacak.
Dişleri, tırnakları, burnu ve saçları temiz olacak. Adam adam kokacak, parfümlü züppe degil.
Kudurmadan eğlenmeyi bilecek, kudurtmadan dize getirmeyi bildigi gibi.
Adam dediğin yazın buz gibi, kışın soba gibi olacak.
Çok şişman, çok zayıf, çok uzun, çok kısa, çok yakışıklı, çok sıradan, çok titiz, çok mükemmeliyetçi, çok kaba, çok kıskanç, çok bayağı olmayacak. Normal ama aykırı olacak.
Sıkmadan sıkıştıracak, baymadan bayıltacak, ezmeyecek ruhunu anlıyor musun? Sarsacak ama sarsıntın depresyondan olmayacak...
Demem o ki; adam adam olacak, adam gibi adam dedikleri... Ama sen de hakikaten kadın olacaksın. Bütün bunları yaşatabilecek bir ruhu yetiştirebilecek bir koca yürek, bir koca ana. Ana olacaksın... Bir adam büyütmek o kadar da kolay değilmiş diye mi? Ne o, hazıra mı konacaktın? Böyle analar olmasa, böyle adamlar nereden bulunur söyle, hadi söyle? Sende analığını bileceksin, kadınlığını bildiğin kadar, otur oturduğun yerde!...

MELİS KURUCU


Acayip hoşuma gitti paylaşmak istedim:D

MÜDÜRİYET

17 Mart 2007

BİR BİLSEN




Tutamadım sevdanı bir tanem
Gözlerin güneş parçasıydı
Ellerin ateş
Tutamadım ellerinden...

Sevdasız kaldım
Düş bile kuramadım
Yalnız kaldım
Kaç gece rüyalarda aradım seni
Kaç gece buldum
bilemezsin...

Gördün mü sevdasını dağlara yazanı hiç
Ben yazdım
Kocaman bir dağa hem de
Senin adını verdim ona
Ne kadar da mutlu oldu...

Ne ateşli gözlerdi onlar
Ne bakışlar yayardı
Ben bakamadım bir tanem
Utandım –hem de nasıl- bilemezsin...
Onun için tutamadım ellerinden, çekindim
Sen de uzatmadın ellerini
Nasıl isterdim oysa...

Seni hep yazdım bir tanem
Hep söyledim, düşündüm
Yorulmadım hiç
Şimdi bile nasıl dincim
Nasıl seviyorum seni...

Bir bilsen...


26.04.2004
Brky

ZİYAN EDİLMİŞ ANLAR




ziyan edilmiş anlarım var
yalnız gecelerimde hatırladığım
iç acıtan anlar
her hatırlayışta
boğuk bir toz kalkar yüreğimden
iki damla yaş dökülür gözlerimden
çok anım var böyle çok
hepsi de ziyan edilmiş anların tanığı
ziyan edilmiş anlarım var
yalnız gecelerimde hatırladığım
ve unutulması mümkün olmayan...


24.02.2004
Brky

YALNIZLIK



Ne kötü bir rüya
İçinde yaşıyorum hayatın
Hayat kalabalık
Ta kendisiyim yalnızlığın


13.11.2002
Brky

Kitap Önerisi 3: Suç ve Ceza (Dostoyevski)


"İşkence şimdiden mi başlıyor, vicdan azabı şimdiden mi başlıyor? İşte, evet evet, işte! Gerçekten de başlıyor!"
Gerçekten de, az önce pantolonunun parçasından kestiği tirfillenmiş parçalar yerde, odanın ortasında sürünüyordu, içeriye birisi gircek olsa ilk bunları görürdü.
"Ne oluyor bana böyle?" diye haykırdı yarı çılgına dönmüş bir halde.
Bu sırada tuhaf bir şey geldi aklına. Belki de giysileri baştan aşağı kana bulanmıştı, ama kendisi sadece yeteneklerini iyice yitirdiğinden bunları göremiyordu. Olur mu olur! Çünküt gerçekten de aklı, kavrayışı yerinde değildi. Birden para kesesinde kan lekeleri bulunduğunu anımsadı. "Eyvah! Öyleyse cebimde de kalmıştır, çünkü keseyi oraya tıkıştırdığımda hâlâ nemliydi." Cebini tersyüz etti aceleyle ve gerçekten de astarda kan lekeleri vardı..."

13 Mart 2007

4. Kişisel Gelişim Günleri Fotoğrafları




Aşağıdaki adresten indirebilirsiniz.

(Bunlar Hilal'in fotoğraf makinesiyle çekilenler.)

Toplam 33 Fotoğraf (1024*768)
Boyut: 2,62 MB



http://rapidshare.com/files/20810659/PDA_Hilal.rar.html

4 Mart 2007

Geriye ne kaldı... Bir şey kalmalı mıydı?



Geriye ne kaldı... Bir şey kalmalı mıydı?

Bir şey görürsün, sana bir çok şeyi anımsatan... Bir çok zaman geçer, o küçücük şeyi unutturmaya yetmez.

Bir arkadaşımla sohbet ederken, "ben sürekli azalan bir şeye 'sahibim' demem" demiştim. Ama yanılmışım. Sahip olduğum pek çok değer yitip gitti çoktan... Bazen kendimi Raskolnikov* gibi yatağa mahkum etmek ve günlerce uyanmamak geliyor içimden... Onunki hastalıktandı derseniz eğer, bizimki hastalık değil miydi sanki?

Hatırlamak güzeldir ama herşeyi değil. Keşke insan hatıralarından bazılarını sonsuza dek, bir daha hatırlayamayacağı şekilde silebilse. Bugün neyim ben? Daha dünkü çocukluklarıma gülerken nasıl o bendim diyebilirim ki... Hayır o ben değildim. Yarın da bugünkü ben olmayacağım bunu biliyorum. Zaten bunun için yazıyorum. Çünkü ben hatırlamak istiyorum... Bugünkü ben... Hatırlanmak istiyorum zaten o yüzden yazıyorum.

"...yine gece oldu,
her gece olduğu gibi..."

Ben yazmıştım bu satırları da... Hatırlıyorum... Ama nasıl diyebilirim ki o bendim. İnsan her gün değişiyor. Bugün bu satırları yazıyor, başka zaman başka satırları... Ama insan hep değişiyor. Şimdi nasıl diyebilirsiniz, iki yazıyı da aynı kişi yazıyor...

Çok şey yazdık, yaşadıklarımızı yazdık... Yaşayamadıklarımızı da yazdık... Hepiniz bir şeyler yazdınız... Kimin yazısı bir başkasına kafasından geçenleri tam olarak aktarabilir? Şiirlerimi okuduğumda kendime bile yabancılaşıyorsam bugün, bunun nedeni nedir? Onları bana yazdıran birşeyler vardı, bugün yok... Bugün yazdıklarıma neden olan ne peki?

İnsan kendine sormalı, ben kimim? Kimsin ki... Kendin için bir şey olabilirsin ancak o da gece olana kadar sürer... Kendine bile bu kadar yabancılaşan biri başkaları için ne ifade eder?

Bambaşka uğraşlar bambaşka yollar çıkarır insanın karşısına ve her yol ayrımına başka biri olarak girersin... Yol biter hatırlamak istersin...

Yol biter hatırlamak istersin ama neyi? Geçtiğin yolları mı, yolda karşılaştıklarını mı?

Bir ses gelir kulağına, bir nefes bile yeter... Ben, ben değilim artık, bambaşka biriyim dediğin an bağırmak gelir içinden. Sen başka birisin otur oturduğun yerde. Unut geçmişini, önüne bak. Benim içimde taşıdığım kalp bile başka artık, sen de sen olmayıver, ne kaybedersin...


Berkay
04,03,2007

_____________________________________
*Raskolnikov, Dostoievski'nin Suç ve Ceza adlı romanının baş kahramanı.

3 Mart 2007

27.02.2007

Gecenin olur olmaz saatlerinde usumda davetsiz misafirim olmandan bıktım artık. Misafir ağırlayacak güç kalmadı bu bedende. Konuyorum artık seni anlasana, anlasana istemiyorum artık seni! Gecenin bu vaktinde düşlerimde ne işin var senin? Gözlerinin, bakışlarının, duruşunun, dokunuşunun,, tadının… Senin bende işin ne? Git git artık, yakma canımı, küle çevirme yüreğimi, korları alevlendirme tekrar tekrar. Yoruldum, tükendim, bittim, yitip gittim. Sen küçük bir kıl kurdusun sevdiceğim. İçimi kemiriyorsun. Aşkımı yiyorsun, sevgimi, bedenimi, benliğimi, düşlerimi, dünümü, bugünümü ve yarınımı yiyorsun, doymak bilmeden yiyorsun. Yeni doğmuş bir bebek gibi. Yeni doğanlar annelerinin göğüslerinden o ilk sütü nasıl büyük bir iştahla, hiç doymayacak gibi içerlerse, sen de benliğimi işte öyle kemiriyorsun, yok ediyorsun. Ben bu sebepten ötürü yok olmuşum. İçimi sinsice, düşmanca, zevkle kemiren sen ve yaratmaktan bıkmadığın yanıtsız suallerin benliğimi bırakmadı bana. Benliğim olmadan ben nasıl var olabilirim ki? Soruyorum sana aklım cevapla beni! Lütfen yanıtla artık, bir cevap, bir ses, bir soluk, bir hayat… Sen de mi ey aklım sen de mi terk-i diyar eyledin beni? Usum almış başını çekmiş gitmiş; uçsuz bucaksız diyarlara. Beni ben yapan benliğim, aklım, düşlerim nerdesiniz? Siz olmadan ben olmam, ben; ben olamam. Dermansız yaralarımla kalakaldım öylece. Gerçeğin o ağır tokadı lodos gibi yıktı geçti beni. Yaralayıcı, tedavisiz… Dermanı sizlersiniz… arıyorum sizleri nerde olabileceğinizi bilmeden, tahmin edemeden, umarsızca arıyorum. Her biriniz apayrı diyarlarda. Bulamıyorum, bulsam da geri gelmek ister misiniz bana bilmiyorum? Bu yaralı, yitik bedende yeniden varolmayı kabul eder misiniz? Arıyorum sizleri; serseri bir mayın gibi… Sonunda lodos yaralarım kanlı iltihap akıtarak fark etmemi sağlıyor; serseri mayın kendi yüreğinde patlamış…

Öykü Ağtaş