1 Ocak 2007

MotoGP - RÜZGARIN ÇOCUKLARI!!! -Okumanızı öneririm...-


Aslında ben ne Formula 1'e ne de MotoGP'ye ilgi duyardım. Portekiz'de tanıştığım iki dostum Oğuz ve Çağrı sayesinde haftasonlarım sıkıcı olmaktan çıktı. Nasıl oldu bu? Bilen bilir, oralarda haftasonları hayat neredeyse "tamamen" durur. Pazar günü en çekilmez gün olur. Bizim için de öyle oldu. Taa ki biz üç kişi bir pazar günü Atrum Cafe'ye, bize göre F1 Cafe'ye, yarış seyretmeye gittiğimiz ilk güne kadar. Zaten ondan sonra bir daha da bırakamadık:)

Oğuz, bir dahaki Ankara seferini F1 ya da MotoGP gününe denk getir, yine plazmalı bir yerde yaşpasta yiyerek ve limonlu+buzlu kola içerek seyredelim:)) "Coca Cola com gelume é limaõ" ve bir de "Nâu porco mais batata por favor!" hahaha:))"



Bir Ferrari ile F-16 arasında ''100 metre koşusu'' yapılsa kim kazanır? Burun farkıyla Ferrari! Peki Ferrari ile 990 cc'lik Yamaha motoru arasındaki yarışı? Sorması bile anlamsız... Tabii ki Yamaha!


Start-finish düzlüğündeki diğer yarışmacılar, frene ve gaza aynı anda basarak asfalt üzerinde patinaj çektirdiği tekerleklerini ısıtmaya çalışırken, o, umursamaz bir şekilde pantolonunu çekiştirmekle meşgul. Durumu gören pit ekibinin özel tasarım elektrikli battaniyeleri tekerleklere geçirmek için koşuşturması, seyircileri daha da coşturmaktan başka bir işe yaramıyor.

Birazdan yarış başlayacak ve seyirciden başka hiçbir şeyi önemsemeyen bu genç pilot, pistin en hızlı bölümünde saatte 324 kilometre hıza erişecek. Ses hızının dörtte birinden daha yüksek olan bu hızda, üzerinizdeki fiziksel etki, sizi motorun üzerinden 180 kilometre hızla geri fırlatabilir! Bu hızda eğer bir otobanda gidiyor olsaydınız, hızınız daha 220 kilometreye ulaşmadan yoldaki kesik şerit çizgilerini artık tek bir düz çizgi görmeye başlayacak; 300 kilometre civarında da, tıpta adı ''Tamamlayıcı Renkler İllüzyonu'' adı verilen sendromla tanışacaktınız. Bu, üzerinde üç ana rengin (kırmızı/ mavi/yeşil) bulunduğu bir fırıldağın döndürüldüğünde gözün sadece beyaz rengi görmesi ile aynı şey. Eğer çevrenizde doğru renk kombinasyonları varsa (ki renkli takım bayraklarıyla Moto GP tribünleri, bu iş için birebir), etrafınızı beyaz renkte görmeye başlayabilirsiniz!

Genç pilot, bir ara yavaşlayıp 10. sıraya kadar düşmesine rağmen, yarışı birinci bitirmeyi yine başarıyor. Motosikleti ile zafer turunu atarken, ayağa kalkıp eğilerek seyircilerini selamlıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, kendisini destekleyen ''tifosi''ler bu gösteriden çok memnun. Ama o da ne? Gösterinin en üst noktaya döndüğü anda, motorunu pistin kenarına yanaştırarak bariyerlerden atlayıp koşmaya başlıyor! Genç pilot, pistin hemen yanı başındaki seyyar tuvalete girerek, 53 turun sonrasında nihayet ''gerçek huzura'' erişiyor.

İşte o anın görüntüsü, buyrun seyredin, siz de spikerler gibi bir güzel kopun:)


Asıl sorun, yavaş gitmek...


2001-2002 sezonunda İspanya'daki Jerez pistinde bu sahnenin gerçekleşmesine yol açan pilot, son dört yılın şampiyonu Valentino Rossi'den başkası değildi! Videosunu Focus dergisinin İnternet sitesinden izleyebileceğiniz bu olay sonrasında Rossi, ertesi yıl katıldığı Honda takımı için bir de reklam filmi çevirdi. Reklam filminde Rossi yine tuvalete koşuyordu, ancak tek bir farkla: Bu kez, yarış başlamadan birkaç saniye önce tuvalete giriyordu. Dışarıda start verildiği halde tuvalette rahatını bozmayan Valentino Rossi'nin verdiği mesaj çok netti: ''Boşver, nasıl olsa altımdaki bir Honda...''

Şaka bir yana, 990 cc ve 5 silindirli yeni kuşak motorlarla MotoGP'de hız yapmak hiç sorun değil. Aksine, düşük hızda gitmek sorun çıkarabiliyor. Valentino Rossi'nin viraj alırken arka tekerleğinde saptanan 20 derecelik sapma ve ardında bıraktığı yağ izi, bunun net bir göstergesi.

Motosikletler hakkındaki yaygın bir ''kent efsanesi''ni yıkmakla işe başlayalım. Rossi ve rakiplerinin, virajlarda yana yatmalarının altında ne hız tutkusu yatıyor ne de ''soğukkanlı'' görünmek. Onlar, yalnızca altlarındaki motorun fren sistemini kontrol etmeye çalışıyorlar!

Virajları ne kadar yatarak alırsanız, hızınızın o kadar artacağı yanılgısı da doğru değil. Moto GP'de asıl amaç, yarışta viraj alırken tüm ağırlığı ön kısma yüklenen motorun burun kısmının hafifletilmesi, böylece negatif dönme momentinin azaltılmasını sağlamaktan başka bir şey değil!

1 yorum:

Su İhbarnamesi dedi ki...

Aslında ben ne Formula 1'e ne de MotoGP'ye ilgi duyardım.Taki üniversiteyi kazanıp Tamerle tanışana ve onunla olan bazı pazar günlerimizin ertelenme nedenini öğrenene kadar...Sonrasında onun altında 990cc'lik iki tekerli saatte 360 km.hız yapabilen rüzgarın çocukları oldğunu ğrenene ve tutkunu olana kadar, buda 4 sene öncesine tekabül eder...Daha öncesini sediğim gibi 4 sene öncesinide seviyorum :))